Türkiye-BAE İlişkileri Orta Doğu'daki İstikrarın Temelini Oluşturabilir
Dünyaya pahalıya mâl olan bir salgından çıkmaktayız. İnsanlığın son iki yıldaki deneyimi, hayatımızı birçok yönden yeniden tanımladı bile. İyi haber şu ki, tünelin sonunda ışığı görmekteyiz, bu da zorlukların yanı sıra yeni fırsatları da vadetmektedir. Türkiye olarak en başından beri dünyanın eskisi gibi olmayacağını ve pandemi sonrası dünyada karşı karşıya olduğumuz küresel ve bölgesel zorluklarla baş etmek için çok farklı bir yaklaşımın gerekli olduğunu söyledik. Dünya çapında giderek istikrarsız ve öngörülemeyen gelişmelerin yaşandığı bir çağda, küresel ve bölgesel iş birliği artık bir tercih değil zorunluluktur. Bölgemiz, dünyanın herhangi bir bölgesinden daha fazla uzlaşı, koordinasyon ve iş birliğine yönelmeyi gerektirmektedir. Türkiye, bölgenin geleceğinin ekonomik iş birliği ve siyasi diyalog zemininde olması gerektiği inancındadır. BAE liderliğinin bu vizyonu paylaştığını ve Türkiye ile daha istikrarlı ve müreffeh bir bölge için çalışmaya hazır olduğunu görmekten memnuniyet duymaktayız. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yaklaşmakta olan ziyareti, BAE'nin bu hedeflere katkıda bulunma bağlamında bölgedeki kritik önemini kabul ettiğinin bir kanıtıdır.
Son yirmi yıldır Orta Doğu'daki çatışmalar, milyonlarca kardeşimizin zor koşullarda yaşamasıyla birlikte uzun süreli istikrarsızlık dönemlerini, artan gerilim düzeylerini ve insani felaketleri beraberinde getirmiştir. İç savaşlar başarısız devletlere ve güvenlik sorunlarına neden olmuştur. Söz konusu süreç boyunca Türkiye, bu emsali görülmemiş zorluklar karşısında diyalog, diplomasi ve bölgesel çözümlere öncelik vererek istikrar sağlayıcı bir güç olmaya çalışmıştır. Türkiye'nin çabaları, iş birliğini, diyaloğu ve kazan-kazan stratejilerini teşvik etmekten başka seçeneğimiz olmadığı perspektifinden kaynaklanmaktadır. Bölgemizdeki sorunları tek bir ülkenin çözemeyeceğinin ve bunun bölgesel iş birliği ve koordinasyon gerektirdiğinin bilincindeyiz. Bölgedeki bu sorunların çözümüne yönelik ortak bir yaklaşıma ulaşmanın ilk adımı, proaktif angajman yoluyla ikili farklılıkların üstesinden gelmektir. Geçen ay Ankara'da hem Türkiye'nin hem de BAE'nin daha barışçıl ve daha müreffeh bir bölge vizyonunu paylaştığını gördük. İki ülke için de ikili diyaloglarında en büyük ortak payda buydu. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ziyareti ile de bölgesel barış adına yapıcı diyaloğu güçlendirmeyi ve sürdürmeyi ve ayrıca ilişkilerimizi bir üst seviyeye taşımayı ümit ediyoruz.
On yıllardır, bölgede sınırlı bir paya sahip ülke veya kuruluşların Orta Doğu'nun kaderini belirlemeye çalışması bölgemizin zararına olmuştur. Bölge içi iş birliği yapılarının yokluğunda, bölge dışı katılımlar genellikle orantısız ve yıkıcı sonuçlar getirmiştir. Bu dönüşen dünyada bölge ülkelerinin ortak sorunlarla başa çıkmak için güçlü ilişkiler kurmaya yönelik adım atabileceklerine inanıyoruz. Bölge dışındaki aktörlerden güvenlik ithal etmek ve istikrar getirmesini beklemek bölgenin sorunlarına etkili bir çözüm getirmemiştir. Bölge gerçekleri göz ardı edilerek Orta Doğu'da düzen kurma girişimi tatmin edici sonuçlar getirmemiştir. Geçtiğimiz on yıllar boyunca gördüğümüz üzere, kalıcı barış ve istikrar ancak ilgili bölgesel aktörlerin gerçek bölgesel girişimleriyle sağlanabilir. Türkiye ve BAE, ortak çıkarları keşfetmek ve ortak sorunları çözüme kavuşturmak için söz konusu bölgesel girişimlere liderlik etme isteklerini dile getirmişlerdir. Bölgedeki ortaklarımızla birlikte tarihin gidişatını değiştirebiliriz.
Hem ikili düzeyde hem de çok taraflı planlar aracılığıyla yapılacak bölgesel ekonomik iş birliğinin, çok ihtiyaç duyulan istikrar ve barışın temeli olabileceğine inanıyoruz. Yemen, Filistin, Irak ve ötesi dâhil olmak üzere Orta Doğu'daki çeşitli çatışma bölgelerinde amansız koşullar varlığını sürdürmektedir. Mevcut koşullar altında birçok ülke kalkınma hedeflerine ulaşılamadığından, ekonomik eşitsizlikler tehlikeli boyutlara varmıştır. Genç işsizliği, gelir eşitsizliği, mülteciler ve ülke içinde yerinden edilmiş kişiler, acilen ele alınması gereken kalıcı sorunlardan sadece birkaçıdır.
Müslümanlar olarak bizler, “Komşusu açken tok yatan bizden değildir.” diyen Hz. Muhammed'in öğretisi ile yetiştirildik. Türkiye ve BAE, bölgedeki insani krizi hafifletmek için güçlerini birleştirebilir ve diğer ülkelerin de katılması için bir model oluşturabilir. Önemli siyasi ve sosyal sorunlara yol açan gelir eşitsizliklerini durdurmak için önleyici tedbirler almamız gerekmektedir. Türkiye ile BAE arasında aktif bir iş birliğinin bu sorunların hafifletilmesinin önünü açacağına ve ekonomik ve sosyal potansiyelimizin etkin bir şekilde kullanılmasına imkân vereceğine inanıyoruz. Burası fırsatlarla dolu ve kaynakları bol olan bir bölgedir. Dinamik nüfusumuz, beşerî sermayenin mevcudiyeti ve ekonominin canlı olması, bölgedeki refahın yaygınlaşması için elverişli bir zemin oluşturabilir. Özellikle genç nesillerimizin gelişimine olan güçlü bağlılığımızdan çok umutluyuz.
Türkiye-BAE ilişkileri, tüm alanlarda artan iş birliğinin hem iki ülkenin hem de bölgenin çıkarına olduğunu karşılıklı olarak kabul etmemizle birlikte son zamanlarda yeniden canlanmıştır. Büyük önem taşıyan güvenlik, ekonomik ve insani zorluklar karşısında, Türkiye'nin istikrarlı duruşu ve BAE'nin kritik öneme sahip dinamizmi kalıcı çözümler üretebilir. Türkiye ve BAE, bölgesel sorunlara pragmatik çözümler ararken ikili ilişkilerini derinleştirmeye çalışmaktadır. Her iki ülkenin de bölgesel iş birliğini arttırmaya ve yapıcı ekonomik bağlar oluşturacak yeni yatırım fırsatları yaratmaya kararlı olduğuna inanıyoruz. Bölge içinde hem zamana meydan okuyabilecek hem de bölgesel barışın temeli olabilecek güçlü ekonomik bağlar ve diyalog mekanizmaları oluşturmamız gerektiğine inanıyoruz. Türkiye, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde, bölgemizde istikrar ve barışın tesis edilmesi için Körfez'deki kardeşlerimizle ilişkilerimizi güçlendirme anlayışı ile hareket etmektedir.
YORUMLAR